Tevbe Nedir Ve Tevbenin Şartları Nelerdir?

Tevbe, lügatte “geri dönmek” manasını taşır. Dinen ise anlamı: yapmış olduğu günahı terk etmek, pişmanlık duymak ve bir daha bu günaha dönmemeye azmetmektir.

Tevbenin Rükünleri ise şunlardır:

1)Allâh’ın emrine karşı gelip günah işlediği için Allâh’tan korkarak pişmanlık duymak.
2) Derhâl o günâhı terk etmek.
Örneğin: İçki içenin tevbesinin kabul olması için içkiyi bırakması farzdır.
3) İşlediği günâhı bir daha işlememeye kesin olarak karar vermek.
İşlenen günâh, farz olan namaz ve orucu terk etme türünde bir günâh ise, hemen bunların kazâsını yerine getirmek gerekir.
Ayrıca işlediği günâh, kul hakkı türünde bir günâh ise, bu kimselerden helâllık al-mak ve onlara âit bir şeyi aldıysa, bunu telâfi etmek gerekir. Şâyet onlardan aldığı mal du-ruyorsa, onu vermek, durmuyorsa bedelini ödemek veyâhelâllık almalıdır.
Eğer söz ile eziyet ettiyse de, tevbe edip yine helallik alınması gerekir.
İmam Müslim’in rivâyet ettiği bir Hadîs-i Şerîf’te Peygamber Efendimiz mânâ olarak şöyle buyuruyor: “Dinar ve dirhemin olmadığı (fayda vermediği) gün (Âhiret) gelmeden, Müslüman kardeşinin hakkı varsa, helalleşsin.”
Ayrıca En NûrSûresinin 31. ÂyetindeAllâh’u Teâlâ, müminlere kurtuluşa varsınlar diye hemen Allâh’atevbe etmelerini emrediyor.
Tevbenin kabul olması için dille istiğfar, yâni kişinin diliyle “Allâh’ım bana mağfiret et” demesi şart değildir.

Nelerden tevbe etmek farzdır? Büyük günâh veya küçük günâh olsun, günâhların hep-sinden hemen tevbe etmek farzdır.
Allâh-u Teâlâ Et-TahrîmSûresinin 8. Âyetinde şöyle buyuruyor:
يَاأَيُّهَاالَّذِينَآمَنُواتُوبُواإِلَىاللهِتَوْبَةًنَصُوحًا
Anlamı: “Ey îmân edenler! Kâmil bir tevbe ile Allâh’atevbe ediniz.”

İmâmBuhârî’ninrivâyet ettiği bir Hadîs-i Şerifte Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor:
اَلتَّائِبُمِنَالذَّنْبِكَمَنْلَاذَنْبَلَهُ
Anlamı: “ Günâhındantevbe eden, günâhı yokmuş gibi olur.” (yani günâhı si-linir.)

Bazıları, tarikat ehli kimselerin, töveyi hocalarının yanında yapmaları gerektiğini, aksi halde tevbenin kabul olunmayacağını söylüyorlar. Öncelikler belirtelim ki “tarikat”, bir zatın kurmuş olduğu tarikatın virdine bağlı olmak demektir. Örneğin Rufâî, Nakşibendî, Kâdirî, Bedevî, Şezilî tarikatları tanınmış târikatlardır. Bu gibi tarikatlara bağlı olmak müstehaptır, farz değildir.
İmâmİbni Hacer, “El-Feteva El Halîliyye” adlı kitabında şöyle diyor: “Şeyhten ahdi, yani tarîkatı almak mahbuptur, yani müstehaptır.” (Şeyh Abdulmecîd El Hâlidi El Nakşibendî “Es Seâde’lEbediyyeFîmâCâ’eBihi’nNakşibendiyye.”)

Tevbenin Çeşitleri:

Tevbe ya Nasûhî (Kâmil) Tevbedir, ya da Nasûh olmayan Tevbedir.
Kâmil tevbe şartlara göre yapılan tevbedir ve kişinin yapmış olduğu bütün günâh-lardan dönmesidir.
Kâmil olmayan tevbe de vardır. Bu ise kulun yaptığı gunâhların bir kısmından dö-nüp, bir kısmından dönmemesidir.

Allâh-u Teâlâ ” Et-Tahrîm” Sûresinin 8. Âyetinde şöyle buyuruyor:
يَاأَيُّهَاالَّذِينَآمَنُواتُوبُواإِلَىاللهِتَوْبَةًنَصُوحًاعَسَىرَبُّكُمْأَنْيُكَفِّرَعَنْكُمْسَيِّئَاتِكُمْوَيُدْخِلَكُمْجَنَّاتٍتَجْرِيمِنْتَحْتِهَاالْأَنْهَار.
Allâh-u Teâlâ bu Âyet-i Kerîme’de Müminlere, Allâh’anasuhî bir tevbe (kâmil tevbe) ile tevbe etmelerini emrediyor ki, onların günâhlarını affetsin ve içlerinden ırmaklar akan Cennetlere girdirsin.

Tevbenin kabul olunmadığı vakitler:

Tevbenin kabul edilmediği bazı vakitler vardır. İmâm Müslim’in rivâyet ettiği bir Hadîs-i Şerîf’te Peygamber Efendimiz Aleyhisselâmmânâ olarak şöyle buyurmuştur: “Kulun rûhu gargaraya varmadığı müddetçe Allâh, tevbesini kabul eder.”
Yâni tevbenin, rûh gargaraya gelmeden önce yapılması şarttır. Gargara, rûhun gırtlak-tan yukarı çıkmasıdır. Kimin rûhu gırtlağa varmışsa, ondan tevbe kabul edilmez.
Ayrıca, ölüm meleği Azrail’i görüldükten sonra da tevbe kabul olunmaz. Örneğin Fi-ravun’untevbesi bundan dolayı kabul olunmamıştır.
Tevbenin geçerli olması için tevbe, güneş batıdan doğmadan önce edilmiş olması ge-rekir. AllâhRasûlüsallallâhu aleyhi vesellem, İbn-i Hibbân ve Tirmizî’ninrivâyet ettiği Hadîs’iŞerîf’te buyuruyor ki:
إِنَّفِيالْمَغْرِبِبَابًاخَلَقَهُاللهُلِلتَّوْبَةِمَسِيرَةُعَرْضِهِسَبْعُونَعَامًالَايُغْلَقُحَتَّىتَطْلُعَالشَّمْسُمِنْهُ.
Anlamı: “Batıda bir kapı vardır ki Allâh onu tevbe için yaratmıştır ve onun genişliğinin müddeti 70 yıldır. Güneş batıdan doğmadıkça o kapı kapanmaz.”

Tevbe etmeden vefât eden Müslümanın hâli nedir?

Günah işleyip de tevbe etmeden ölen Müslümanlar iki kısımdır:
Birinci kısmı Allâh, rahmeti ile Cehennem azabından affeder. Ve Cennet’e azapsız olarak girdirir. Diğer sınıf ise hak ettikleri azabı çektikten sonra azaptan çıkarılıp Cennet’e alınır ve ebedi (sonsuz) olarak orada kalırlar.
Ancak küfür üzere ölenler, yani kâfirler Cehennem’de ebedî (sonsuz) olarak kalırlar.
AllâhRasûlü, İmâmBuhârî’ninrivâyet ettiği bire Hadîs-i Şerîf’te:
يَخْرُجُمِنَالنَّارِمَنْقَالَلَاإِلٰهَإِلَّااللهُوَفِيقَلْبِهِوَزْنُذَرَّةٍمِنْإِيمَانٍ
Anlamı: “Lâilâheillallâh deyip de kalbinde zerre ağırlığında îmân olan Cehennem’den çıkacaktır.”

Küfre giren kimsenin, küfrüdentevbe etmesi nasıl olur?
Kişi şirk veya küfür çeşitlerinden herhangi biri üzere ölürse, Allâh onu kesinlikle af-fetmez, bağışlamaz.
Allâh-u Teâlâ: “Muhammed” Sûresinin 34. Âyetinde şöyle buyuruyor:
إِنَّالَّذِينَكَفَرُواوَصَدُّواعَنْسَبِيلِاللهِثُمَّمَاتُواوَهُمْكُفَّارفَلَنْيَغْفِرَاللهُلَهُمْ
Anlamı: “O kişiler ki kâfir oldular ve insanların, Allâh’ınDînine girmelerine mâni oldular. Daha sonra kâfir olarak öldüler. Allâh onları affetmeyecek.”
Ve yine Allâh-u Teâlâ En NîsâSûresinin 48.Âyetinde şöyle buyuruyor:
إِنَّاللهَلَايَغْفِرُأَنْيُشْرَكَبِهِوَيَغْفِرُمَادُونَذٰلِكَلِمَنْيَشَاءُ
Anlamı: ”Allâh, kendisine ortak koşanı ve küfür üzere öleni asla bağışlamaz; bundan başkasını (günâhları) dilediği kimse için bağışlar.”

Bazıları tevbesinin artık kabul edilmeyeceğini zannedip, günâh işlemeye devam eder.
Oysa Allâh-u Teâlâ Ez ZumerSûresinin 53. Âyetinde şöyle buyuruyor:
قُلْيَاعِبَادِيَالَّذِينَأَسْرَفُواعَلَىأَنْفُسِهِمْلَاتَقْنَطُوامِنْرَحْمَةِ
اللهِإِنَّاللهَيَغْفِرُالذُّنُوبَجَمِيعًاإِنَّهُهُوَالْغَفُورُالرَّحِيمُ.
Anlamı: “De ki: Ey nefislerine yazık eden, günâha düşen kullar! Allâh’ın rahme-tinden ümidinizi kesmeyin, çünkü Allâhgünâhların hepsini affeder ve O affedicidir, mer-hametlidir.”

Ayrıca Allâh-u Teâlâ Kur’ân-ı Kerîm’de buyuruyor ki:
وَهُـوَالَّذِييَقْـبَلُالـتَّوْبَةَعَـنْعِـبَادِهِوَيَعْـفُواعَـنِالسَّـيِّـئَاتِ
Anlamı: “Allâh, kullarından tevbeyi, kabul eder ve günâhları affeder ve yaptıkla-rınızı bilir”. (Eş Şûrâ 25)

Allâh’ın rahmetinden ümidini kesmek büyük günahlardandır. Bu ise kişinin, Allâh’ın onu affetmeyeceğine, ona rahmet etmeyeceğine ve onu azaplandıracağına inan-masıdır.
Değerli Müslümanlar! Kul ne kadar günâhkâr olursa olsun, yüz defa günâh işlese dahi, tevbe ederse Allâh affedicidir.
İmam El Hâkim “El Müstedrek”tesahîhisnadlarivâyet etti ki: Ukbe bin Âmir ra-diyallâhuanh buyurdu ki: “Bir adam dedi ki: ‘Ya Rasullullah birimiz günah işlerse, ne olur?’ Peygamberimiz buyurdu ki: ‘Üzerine günâh yazılır.’ Adam sordu ki: ‘Sonra istiğfar edip tevbe ederse?’ Peygamberimiz buyurdu ki: ‘Affedilir ve ona sevâb yazılır.’ (yani is-tiğfarın ve tevbeninsevâbı ona yazılır.) Adam tekrar sordu ki: ‘Yine birimiz günâh işlerse?’ Peygamberimiz buyurdu ki: ‘Üzerine günâh yazılır.’ Ve adak tekrar sordu ki: ‘Sonra istiğfar edip tevbe ederse?’ Peygamberimiz buyurdu ki: ‘Affedilir ve ona sevâb yazılır.’

Tevbe eden tekrar günâh işlerse, işlemiş olduğu o eski günah tekrar ona dönüp yazılır mı? Hacca gittikten sonra işlenen günâhların yerine daha fazla günâh yazılır mı?
Tevbe edilen bir günâh tekrar işlendiğinde işlenen o eski günâh geri dönmez, çünkü Allâh o günâhı affetmiştir. Kesinlikle böyle bir şey olmaz. Ayrıca hacca gittikten sonra işlenen günâhlara daha fazla günâh yazılmaz, yani günâhı katlanmaz.

Allâh-u Teâlâ buyuruyor ki:
أَلَمْيَأْنِلِلَّذِينَءَامَنُواأَنْتَخْشَعَ
قُلُوبُهُمْلِذِكْرِاللهِوَمَانَزَلَمِنَالْحَقِّ
Anlamı: “İnananlar için hâlâ vakit gelmedi mi ki, kalpleri Allâh’ın zikrine ve inen hakka saygı duysun.” Yani Allâh’tan korkarak günâhları bırakıp, tevbe etsinler. (El Hadîd 16)

Dinar El ‘İyar’ın kıssası:

Dinar El ‘İyar adında bir adam vardı. Onun saliha olan bir annesi vardı. Oğluna nasihat ediyor, “Günâha düşme!” diyordu. Ancak o, annesinin dediğini dinlemiyordu.
Dinar El ‘İyar bir gün kabirlerin arasından geçerken yerde bir insan kemiğini gördü ve eline aldı. Kemik elindeyken çürük olduğundan dolayı eline dağıldı. Bu sefer kendi hâlini düşünmeye daldı: “Vay haline ey Dinar! Allâh’ın yaratmış olduğu ateşe, sen nasıl sabredecek-sin ve senin kemiklerin de böyle çürüyüp dağılacak?” Kendi kendine dedi ki: “Ey Dinar! Kendine gel, sanki adeta senin kemiklerin böyle çürüyüp dağıldı.”
Dinar, tevbe etmeye azmetti. “Ey Allâh’ım! Benim günahlarımı affet. Yapmış olduğum kusurları bağışla ve bana merhamet eyle.” diye Allâh’a yalvararak tevbe etti. Annesine dedi ki: “Senin dediklerini yapmıyordum. Söyle bana, asi olan köleye ne yapılır?” Annesi dedi ki: “Elleri bağlanır, az yemek verilir ve hapsedilir!” Dinar, annesine dedi ki: “Aynı şeyi bana da yap ana!” Dinar, Allâh’atevbe edip, ilim öğrendi. Her gece ağlayarak şu Âyet-i Kerîme’yi okudu: فَوَرَبِّكَلَنَسْئَلَنَّهُمْاَجْمَعِينَ۝عَمَّاكَانُوايَعْمَلُونَ Anlamı: “Allâh’aandolsunki, onların hepsi dünyada yaptıklarından sorulacaklar.”

Âyet-i Kerîme’yi okuyunca dinar bayıldı. Annesi yanına gelip: “Ne oldu sana oğul? Kendine gel! Neden kendine bu kadar eziyet veriyorsun? Görüşmemiz nerde olacak?” dedi.
Dinar: “Anne beni göremezsen, Cehennemle görevli olan Mâlik’e sor” der demez vefât etti. Annesi bağırarak dedi ki: “Gelin! Allâh’ın ateşinden korkan vefât etti!”
Onun cenazesine her taraftan insanlar geldi. Dinar’ı yıkayıp kefene sardılar ve defnet-tiler. Herkes onun için çok ağladı.
Aynı gece arkadaşlarından bazıları rüyâda onun Cennet’te, üzerinde yemyeşil elbise-lerle gezdiğini görür ve şu Âyet-i Kerîme’yi okur:
فَوَرَبِّكَلَنَسْئَلَنَّهُمْاَجْمَعِينَ۝عَمَّاكَانُوايَعْمَلُونَ
Anlamı: “Allâh’aand olsun ki, onların hepsi dünyada yaptıklarından sorulacaklar.” (HicrSûresi 92-93)

Dinar, arkadaşına: “Allâh bana sordu, beni bağışladı ve bana rahmet etti. Anneme ha-ber veriniz ki benim yerim çok iyidir.” der.
فَوَرَبِّكَلَنَسْئَلَنَّهُمْاَجْمَعِينَ۝عَمَّاكَانُوايَعْمَلُونَ
فَوَرَبِّكَلَنَسْئَلَنَّهُمْاَجْمَعِينَ۝عَمَّاكَانُوايَعْمَلُونَ
Her birimiz bu Âyet-i Kerîme’leri düşünelim. Akıllı olan insan Âhiretini düşünendir.
Allâh-u Teâlâ bizleri de affolunan kullarından eylesin. Âmîn…

Hıdır Kartal

Yorum yap