PEYGAMBERIMIZIN (sallallahu aleyhi we sellem ) BILDIRDIKLERINE ÎMÂN

Peygamber Efendimizin bildirmiş olduklarını şüphe olmaksızın tasdîk edip, onlara îmân etmek farzdır:

Kabir Azâbı

Kabir azâbı haktır, bu azap hem ruh, hem de cesetledir. Örneğin kâfirin, sabah ve akşama doğru olmak üzere, günde iki kez Cehennem’deki yerinin kendisine gösterilmesiyle azap çekmesi ve kabrin karanlığından ve vahşetinden rahatsız olması gibi.

Kabrin Nimetleri

Kabrin yetmişe yetmiş zirâ’[10] genişlemesi ve dolunayın nûruna benzer bir nûrla aydınlanması gibi kabir nimetlerinin var olduğuna îmân etmek farzdır.

Münker ve Nekir Meleklerinin Sorgusu

Peygamber, buluğ çağına gelmeden ölen çocuklar ve savaş şehîdleri hâriç, bu ümmetten olan kâfirler ve Mü’minler, üzerinde ölmüş oldukları itikâddan, (Münker ve Nekir melekleri tarafından) sorulacaklardır. Herkes kendi durumuna göre cevap verecektir.

Ba’s (Diriliş)

Ölülerin diriltildikten sonra kabirlerinden çıkmalarıdır.

Haşr

Ölülerin dirilişten sonra mahşer meydanına sürülüp, orada toplanmalarıdır.

Kıyâmet Günü

Kıyâmet Günü: Kabir ehlinin kabrinden çıkmasıyla başlayıp; Cennet ehlinin Cennet’e, Cehennem ehlinin de Cehennem’e girmesine kadardır.

Hesâb

Kulların yâpmış oldukları amellerin kendilerine sunulmasıdır.

Sevâb

Dünyâda yapmış olduğu sâlih amellerinin karşılığında Mü’mine Âhiret’te verilecek ve onu sevindirecek olan mükâfâttır.

Azâb

Kulları, işlemiş oldukları günâhlardan dolayı Âhiret’te hoşnut etmeyecek cezâlardır. Örneğin; Cehennem’e girme ve Cehennem’e girmekten daha hafif olan azaplar.

Mîzan

Kıyâmet gününde kulların amellerinin tartılacağı terâzidir.

Cehennem

Allâh-u Teâlâ’nın, kâfirleri ve bâzı günâhkâr Müslümanları azaplandırmak için yaratmış olduğu yerdir. Cehennem şu anda vâr olup, ebediyyen kalacaktır.

Sırât

Cehennem’in üzerinden uzatılacak olan bir köprüdür. Her kul Sırât’tan ameline göre geçecektir. Onun bir ucu değiştirilecek olan yeryüzünde, diğer ucu da Cennet’e yakın bir yerdedir.

Havuz

Allâh’ın Cennet ehline Sırat Köprüsünü geçtikten sonra, Cennet’e girmeden önce ondan içmeleri için hazırladığı bir yerdir. Ondan içen bir daha susamaz.

Şefaât

Âhirette şefâatçiler Allâh’tan, bâzı günâhkâr Müslümanların bağışlanmasını talep edeceklerdir. Şefaât sâdece Müslümanlara olur.

Cennet

Allâh’ın Mü’minleri nimetlendirmek için hazırladığı yerdir ve o şu anda var olup, sonuza dek kalacaktır.

Âhirette Allâh’ın (Şekilsiz, Mekânsız ve Mesâfesiz Olarak) Gözle Görülmesi

Âhirette Allâh’ın göz ile görülmesi haktır ve bu sâdece Mü’minlere hastır. İmâm Ebû Hanîfe radiyallâhu anh’ın bildirdiği gibi[11]; Mü’minler kendileri Cennet’e iken, Allâh-u Teâlâ’yı mekânsız, yönsüz, mesâfesiz, keyfiyetsiz ve hiçbir şeye benzetmeksizin görürler. Allâh’ın görülmesi; yaratılmışın yaratılmışa görülmesi gibi değildir. Çünkü yaratılmışlarda, görülen mutlaka görenin bir yönündedir. Mü’minler, Cennet’teki mekânlarında olacaklar, ancak Allâh’ı mekânsız olarak görecekler.

Mü’minlerin Cennet’te Ve Kâfirlerin Cehennem’de Ebedî Olarak Kalmaları

Mü’minlerin Cennet’te, kâfirler ise Cehennem’de ebedî (sonsuz) olarak kalacaklarına ve hiç ölmeyeceklerine îmân etmek farzdır.

Meleklere Îmân

Melekler var olup, Allâh’ın mükerrem kullarıdırlar. Onlar aslâ günâh işlemez, Allâh’a isyân etmez ve O’nun bütün emirlerini yerine getirirler. Onlar dişi de değildir, erkek de değildir; yemez, içmez, uyumaz ve doğurmazlar.

Peygamberlere Îmân

Resûl olan ve Resûl olmayan Peygamberlerin tümüne îmân etmek farzdır. Resûl olmayan Peygamber yeni şerîat ile vahyolunmaz. Onlar, kendisinden önceki Rasûl’ün şerîatını tebliğ ederler. Resûl olan Peygamber ise, kendisine yeni bir şerîat inen Peygamberdir. Allâh’ın göndermiş olduğu ilk Peygamber ve Resûl, Âdem Aleyhisselâmdır; sonuncusu ise Efendimiz Muhammed Aleyhisselâmdır.

Allâh’ın Kitaplarına Îmân

Bunların en meşhûrları ise Kur’ân-ı Kerîm, Tevrat, İncil ve Zebur’dur.

Kadere İmân

Kadere, yani hâsıl olan (meydâna gelen) her şeyin Allâh’ın takdîri ile olduğuna îmân etmek farzdır. Hayır olsun, şer olsun; acı olsun tatlı olsun, Allâh’ın takdîrine râzı olup (boyun eğip), itirâz etmemek farzdır.

Hayır da şer de, Allâh’ın takdîr etmesi, yaratması ve meşieti (dilemesi) ile meydâna gelir. Takdîr edilen hayır ise, onu severiz; şer ise buğz ederiz (sevmeyiz).

Buraya kadar sıraladıklarımızla birlikte, Peygamber Efendimizin Peygamberliğine, onun son Peygamber olduğuna, ondan sonra yeni bir Peygamber gelmeyeceğine, onun şerîatının nesh olunmayacağına (kaldırılmayacağına), bütün Âdemoğlunun efendisi, Allâh’ın yaratmış olduğu en fazîletli varlık ve Allâh nezdinde en üstün rütbe ve mertebeye sâhip olduğuna îmân etmek farzdır.

Yorum yap